Çocukluk yıllarındaki çizim yeteneğini yayınladığı dergi ve resimli romanlara kadar boyutlandıran, günlük yaşamımızı karikatürleriyle topluma sunan Ayyıldızın çizgi dünyasını paylaştık.
Ayyıldız, günlük çalışma programında çizgilerine kısa bir mola verdiği süre içerisinde mini söyleşiyi gerçekleştirdik. Sorularımıza içtenlikle yanıt veren arkadaşımızın çizgi dünyasındaki bilinmeyenlere açıklık getirmesi ve bakış açısındaki zenginliği okurlarımızla paylaşıyorum. Ayyıldızın kalemi ve çizgisiyle işte söyleşimiz:
Sayın Ayyıldız, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Kdz. Ereğli 1968 doğumluyum. İlk, Orta ve Lise eğitiminden sonra 1985 yılında yerel bir gazetede karikatürist ve muhabir olarak başladığım ömrümün bu uzun soluklu yoluna; yayınlanmış 3 şiir kitabı, 2 karikatür albümü, bir kişisel karikatür sergisi, 3 karma resim sergisi, kısa metrajlı mini çizgi filmler, bir çok yerel ve ulusal yayın organında çizdiğim sayısız karikatür, "ALEMDAR GELİYOR" isimli Ereğlimizin tarihini anlatan bir Çizgi Roman ve çok değerli bir hayat arkadaşı olan eşimi sığdırdım...
Çizerlik nasıl bir şey? Nasıl ortaya çıktı?
Çizerlik iyi bir şey demekle bu sorudan kurtulamayız sanırım... Çocukluk yıllarımda başlayan çizgiye duyarlı yüreğimle yıllardır bu işle haşır neşir oldum diyerek başlamak istiyorum sözlerime. Çizerlik aslında her küçük çocuğun içinde olan bir dürtü, bir yetenek diyebiliriz. hemen hemen her çocuk daha harflerle tanışmadan çizginin, renklerin gücüne yenik düşer, ve üzeri çizilebilecek, boyanacak ne varsa önünde; kendisini ifade etmeye başlar... Çizerlik kendini ifade etme sanatıdır aslında..
Bende de farklı bir şekilde vuku bulmadı bu... Elimize ne geçirdi isek küçükken çizmeye başladık. Okula giden ağabey ve ablaların kalemlerini aşırmak da, defterlerinin arkasını karalamayı da buna dahil edebiliriz... Bendeki tek fark okula başladığımda halen ne bulursam üzerini çiziyor olmamdı... Buna kitaplar da dahil... Hal böyle olunca öğretmenlerimizle bir köşe-kapmaca olayına da balıklama dalmış oluyorduk... O yıllarda dersi dinlemeyen, kitapların, defterlerinin boş bulduğu her yerine resim yapan haylaz, yaramaz bir çocuk portresinden, günümüzün bir karikatür ve resim sanatçısı oluvermiştik aslında...
Çizginizden herkesin ortak mesajı almasını nasıl sağlayabiliyorsunuz?
Bu çok güzel bir soru...Biz çizerler evrensel bir dil kullanıyoruz. Şimdi diyeceksiniz Evren'in hangi köşesinden, ya da hangi gezegeni ile bağınız var diye.. Bu lafın gelişi bir kelime; "EVRENSELLİK". Aslında bu kelime ile dünyadaki tüm dillere vurgu yapılıyor. Tabi ki tüm dünya dillerinin bile üstünde bir dil kullanabiliyoruz biz çizerler... Bugün benim çizdiğim lejandsız ya da konuşma balonsuz bir karikatürümü, her hangi bir Çinli, Amerikalı ya da bir Afrikalı anlayabilir, o verilmek istenilen mesajı algılayabilir. Hatta gözü ve beyni olan evrenin herhangi bir galaksisinden gelen bir canlı dahi olsanız, bu çizdiğimiz çizginin konusunu değiştirmez, algısı beyninizde aynen vuku bulur. Hatırlarsanız NASA tarafından 1977'de uzaya yollanan VOYAGER isimli uzay aracının üzerine; olurda herhangi bir dünya dışı canlılarla karşılaşılır diye altın bir plaka yerleştirilmişti. Bu altın plaka boş değildi elbet... Üzerinde güneş sistemimiz, bir dişi ve bir erkek insan figürünün bulunduğu çizimler yer almaktaydı. Sanırım bu son cümlelerim sorunuzun tam olarak cevabı niteliğinde olmuştur.
Çizgilerinize baktığımızda, çok kolay çıktığı anlaşılıyor. Ben bunu biraz şeye benzetiyorum. Bazı şairler çok kolay şiir yazar. Bazıları nerede ise her kelimesi için ayrı ayrı uğraşır. Siz kolay yazan şairler gibisiniz sanki.
Bu bizim elimizdeki kağıt ve kaleme neresinden baktığınızla alakalı aslında. O an için bakarsanız evet, kıvrak, çabuk çizgi darbeleri ile karikatürü ya da deseni tabir-i caiz ise iki dakikada çiziyoruz... Ancak buna, sanatçının yaşamına; geçmişten bir pencere açarak bakabildiğinizde, yani bizlerin bu şamaya gelinceye kadar ki kat ettiği yolu görebildiğinizde o zaman o iki dakikalık çizgilerin onlarca yıl ile örtüştüğünü görüyor olurdunuz. Şiir ile özdeşleştirmişsiniz sorunuzu, aynı zamanda da bir şair olarak evet şiirlerimi de artık çabucak yazabiliyorum...
Başlarda kimler ilham kaynağınız oldu. Kimlerden esinlendiniz?
Konumuz daha çok çizgi olduğu için bu kanaldan devam ediyorum. Her çizerin mutlaka esinlendiği bir usta vardır. Ben çocukluğumda Fransız klasiği olan Asteriks'in çizeri UDERZO ile bir Türk efsanesi olan Karaoğlan'ın çizeri Suat YALAZ'dan çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Tabi sonradan bu alanda piştikçe, kendi çizginiz otursa da yine de feyz aldığınız ustaların izlerini çizgilerinizin bir yerinde görmek mümkün olabiliyor.
Bugün çizenlerin içinde beğendikleriniz kimler?
Bu konuda muhafazakarım herhalde; halen UDERZO ve Suat YALAZ'ın çizgilerini beğeniyorum. Ayrıca KEN PARKER isimli çizgi romanın çizerlerinde MİLAZZO'nun çizgileri de favorilerim arasında...
Peki her şey yapılabilmeli mi, yayınlanabilmeli mi?
Ben özgürlükçü bir yapı taraftarı da olsam, her şeyin bir sınırı olduğuna da inanıyorum. Tıpkı habercilikte olduğu gibi karikatürde de bir sınır var.. Bakın bir sınır olmalı demiyorum. Bir sınır var diyorum. Bunu neden diyorum, son zamanlarda basın özgürlüğü adı altında kişi hak ve özgürlüklerine yapılan dayanaksız saldırıların bir nevi önüne geçmek için. Ben gazeteceyim," ben her şeyi yazarım" diye bir şey olmadığı gibi "ben karikatüristim, ifade özgürlüğüm var" diyerek de her olur olmazı da çizemeyiz. Özellikle de hassas konular olarak algıladığımız dini ve gayri ahlaki konular bu dediklerimin içine girebilir. Kısacası yasaların bize verdiği eleştiri sınırları içinde, buna bölgesel örf ve ananeleri de ekleyerek hak ve özgürlüklerimizi sonuna kadar kullanabiliriz. Bunda bir beis görmüyorum.
Hiç dava açılan karikatürünüz var mı?
Yerelde bir karikatür sanatçısı olmak inanın çok zor... Karikatür bir kültür meselesidir aynı zamanda. Ben her ne kadar kişilik haklarına saygı çerçevesinde düşünce bazında işi bu denli sıkı tutarken maalesef çizdiklerimiz birilerinin hoşuna giderken, birilerinin ise gitmeyebiliyor. Hoşnut olmayanlar genelde de bu karikatüre konu olan kişiler oluyor. Normalde karikatüre sıcak bakması gereken bir kültürden gelse de konu kendisi olunca tepkileri büyük olabiliyor insanların. Sonucunda da davalar oluyor tabi ki.. Ama biz yazıp-çizdiklerimizden eminiz, ve emin olduğumuz bir şey daha var ki; Türk adaletine ve hakimlerine güveniyoruz. Allaha şükür açılan davalardan başımıza bir zeval gelmedi.
Karikatür çizerken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz? Karikatürist her zaman muhalif olmak zorunda mıdır?
İlk sorunuz için söylenecek çok da bir şey yok aslında. Bu içten gelen bir dürtü... Her hangi bir kalıp yok. Göz önünde bulundurduğumuz bir şey de yok... Sanırım olaylara odaklanıp, sizlerin baktığı açının dışından bakabiliyoruz, bu da içimizde farklı şeyleri tetikleyerek mizaha dönüşüyor diyebiliriz. Muhaliflik konusuna gelince, Karikatürist her zaman Muhalif olmak zorunda değildir, ancak yaşadığımız dünya, bulunduğumuz çevre o kadar çok olumsuzluklar sarmalı içinde ki, biz karikatüristlerin çizdikleri de maalesef hep "Muhaliflikle" tanımlanabiliyor...
Peki, sizin için karikatür nedir? İnsanlar karikatüre eğlence nazarı ile bakıyor. Karikatürün hakkı bu mudur?
Karikatür, Resim, Çizgi Roman benim yaşam biçimim.. Klasik bir cümle oldu ama benim için gerçek bu... Kendimi ifade etmemin, olayları irdelememin bir yolu adeta ve çizerken huzur bulduğum beyaz bir dünya aslında...
İnsanlar karikatüre eğlence nazarı ile bakıyor demek bence düşünebilen, çevresinde olup bitenlere karşı hassas, sorgulayan insanları bu dünya da hafife almış oluruz demektir. Evet belki o önünüzdeki karikatür karesine baktığınızda yüzünüzde bir tebessüm, hatta kahkaha durumu zuhur olurken içinizde ise bir şeylerin kabardığını, beyninizdeki düşünce mekanizmasının sanki aşırı glikoz yüklenmesi ile olayları daha iyi idrak ettiğinizin farkına varabiliyorsunuz... Eğer bir "HAK" teslim edilecekse, karikatür sanatı bu hakkın içinde aslan payını çoktan hak etmiş bir sanat türüdür...
Nasıl karikatürist olunur? Yahut karikatürist olunur mu, doğulur mu?
Bu gerçekten çok farklı bir şey... Bir çok unsurun denk gelmesi ile alakalı.. "Hadi Ben Karikatürist Olucam" demekle olunmadığı gibi, anadan doğma bir olay da değil elbet... Evet, gensel bir yetenek mevzu bahis ama, dediğim gibi bir çok unsurun bir araya gelip, "doğru zaman, doğru yer" ilkesinin marşa bastığı yerde olanlardır karikatüristler, ya da sanatçılar...
Hayatınızı yönlendiren sloganlarınız nelerdir?
Hayatımızı yönlendiren sloganlardan ziyade yazdığımız,çizdiklerimiz hayatın içerisinnde bir slogan halini alıyor zaten.. Yani biz hem fotoğraf karesinin içinde, hem de dışındayız.. Ama en büyük ilkeniz ne diye sorarsanız, gerçek manada insan olabilmek derim...
Siz aynı zamanda gazetecisiniz? Bize biraz da bu yönünüzden bahseder misiniz?
Bu son sorunuzla da Karikatürden girdik, gazetecilikten çıkacağız demek ki... Arada, Şiir, Çizgi Roman, Resim sanatını es geçtik ama, bu röportajın sınırlarını belirleyen sizlersiniz ve bizde uyacağız mecburen... Aslında ben bu işe, yani karikatür çizmeye 1985 yılında yerel bir gazeteye "karikatürist" sıfatıyla girerek başladım. Daha öncede çiziyorduk ama bu sıfatla gazete sayfalarında boy gösterince otomatik olarak "Gazeteci" de oluverdik... Neticede siyasi karikatürler çiziyor, gündemi belirliyor, olayları irdeliyorduk... Kısa zamanda bu mesleğe ısınmam dolayısı ile çok sevdiğim bu mesleğin bir çok dalında çalışma imkanı buldum.. Muhabirlik, köşe yazarlığı, Genel Yayın Yönetmenliği, Sorumlu Müdürlük, Sayfa Tasarımı vs dallarda görev alarak gazetecilik mesleğinde de ilerledik..
Günümüzde dijital yayıncılığın da ağır bastığı, görselliğin ön planda olduğu Gazetecilik mesleğinde, hem habercilik, hem de karikatürist olarak yürümeye devam ediyoruz...