Nisan referandumu için geri sayım başladı. Eskilerin deyimine yaslanırsak referandum sath-ı mâiline girdik.
Halkımız 16 nisanda sandık başına giderek. Anayasa teklifine ‘Evet’ ya da‘Hayır’ diyecek. Kendisi 18 maddeden oluşan bu kanun, kapsam olarak Anayasada tamı tamına 69 maddede değişiklik öngörüyor.
16 Nisanda gideceğimiz ‘halk oylamasının’ tam olarak bir anlam ifade edebilmesi için; ‘Evet’ ve ya ‘Hayır’ kararını verecek vatandaşlarımızın; ‘neye, niçin?’Oy verdiği hakkında bilgi sahibi olması en doğal hakkıdır.
Çok meşhur bir ata sözümüz vardır : ‘Bilgi sahibi olmadan Fikir sahibi olunmaz’!
Referandum öncesi, fikirlerin netleşebilmesi açısından, halkımızın ‘Evet’ ya da‘Hayır’ şeklinde bir karar beyan etmesi için, gerçek bilgiye, dürüst, samimi ve özgür bir şekilde ulaşması elzemdir.
Öncelikle ön yargılardan uzak durmak gerektiğinin altını çizmeliyiz. Bu referandum sürecinde ‘Hayır’ diyecek olanın da ‘Evet’ diyecek olanın da; ülkesini, vatanını, canı pahasına seven ve koruyan, vatan evlatları olduğuna inancımız tam olmalıdır. Vatan, millet, bayrak sevgisi bakımından, ‘Evet’ diyenin‘Hayır’ diyenden, ‘Hayır’ diyenin ‘Evet’ diyenden zerrece farkı yoktur...
Parlamenter sistemin yetkilerinin büyük ölçüde Cumhurbaşkanı'na devredilmesini öngören düzenlemeye “evet“ ya da “hayır“ demeye sayılı günler kala, bu değişimi destekleyenler ile karşı çıkanlar da argümanlarını medyanın tüm mecralarında dillendiriyor.
Üzerine oylanacak yeni sisteme “evet“ diyenler, kendilerini ifade edebilecekleri pek çok platforma sahipler. Eleştirel medyanın, Türk medyası içinde denizdeki bir damlaya dönüştüğü düşünülürse, değişim destekçileri kitle iletişim araçlarına sahip olma ve propagandalarını özgürce gerçekleştirme bakımından açık ara önde.
Hal böyle olunca da “hayır“ destekçileri için elle tutulur birkaç mecra kalıyor: Sosyal medya ve sokaklar. Peki, karşıt kamp bu platformlarda yeteri kadar hareket özgürlüğüne sahip mi? İşte tüm fırtına da burada kopuyor. Eşit ve adil bir kampanyanın hayli uzağında bir sürecin ilerlediği söylenebilir.
Yaşananlara rağmen, tercihlerini “hayır“dan yana kullananların kampanya dili, karşılarına çıkan engelleri aşacak pozitif bir itici güç yakalamış durumda. Her günTwitter ya da Facebook’ta mizah dolu “hayır“lı türküler, şarkılar paylaşılıyor. Özellikle de genç kadınlar bu yeni üslubun en önemli üreticileri ve yayıcıları.
“Hayır“ sözcüğü, tek başına “evet“çi kitlenin jargonunda da değişiklikleri beraberinde getirdi. Her Cuma, Twitter’ ve “Facebook”ta en çok konuşulan konu olan “Hayırlı Cumalar“ içinde geçen “hayır“ kelimesi nedeniyle yerini “Cumanız mübarek olsun“a bırakmış durumda.
Günlük hayatın ayrılmaz parçası, “Hayırlı günler, hayırlı işler“ gibi sözcükler, neredeyse “evet“ kampının lügatından 17 Nisan sabahına kadar çıkarılmış gibi duruyor. Öyle ki iktidar mensubu siyasetçiler bile kazara “hayır“ kelimesi kullanmamak için olağanüstü çaba sarf ediyor.
Tam da bu yapay tavır, “hayır“ oyu kullanacağını açıklayan ve Anayasa değişikliğini onaylamayanların elini güçlendiriyor.
“Hayır“cıların, değişikliğe karşı çıkarken savundukları argümanlar da kayda değer. Hem gazetecilere, hem akademisyenlere yönelen baskının, hem de Kanun Hükmünde Kararnamelerle toplu işten çıkarmaların toplumda kuşkuyla karşılandığı bir gerçek. “Hayır“ kampı daha da güçlendirilmiş birCumhurbaşkanlığının mevcut tabloyu kötüleştireceğini savunuyor.
“Evet“ kampanyasında kullanılan bir argüman da, PKK, FETÖ gibi örgütlerin de Anayasa değişikliğine karşı çıkıyor olmaları. Bu tezin, toplumunmilliyetçi/muhafazakar kesimlerine selam çaktığı, “hayır“ kampını marjinalleştirme amacı güttüğü ortada. Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti grup toplantısı sırasında, „PKK ‚hayır‘ dediği için, FETÖ ‚evet‘ dediği için biz bu değişikliğe ‚hay…‘“ dedi. Sonrasında hatasını fark etti ve cümlesini „FETÖ ‚hayır‘ dediği için biz ‚evet‘ diyoruz“ şeklinde düzeltti.
Tam da bu noktada, „hayır“ ile „evet“ arasında gidip gelen, kararını tam verememiş ya da korktuğu için kararını kamuoyuna duyurmaktan imtina eden„havet“çi bir kitle var. Belki de referandumun kaderini onlar belirleyecek. Burada devreye hangi kampın argümanlarını daha etkin ve çok katmanlı bir şekilde anlatabildiği ile ikna edilebilirlik girecek gibi görünüyor.
SON SÖZ
Unutmayın!
“Sizi yediğiniz meyvelerle değil, yetiştirdiğiniz meyve ağaçlarıyla anarlar.”
Örneğin; Ferruh Bozbeyli’nin “Yalnız Demokrat” kitabındaki, “Yanındaki bir ot kümesini avuçladı, çekti kopardı. Oğlum bak bu “Ayrık Otudur“.. Bak kökünü çıkaramadım. Bununla ben uğraşırım, kazma uğraşır, yine de yaşar bu. İşte ayrık otu gibi olacaksın. Elbette seni koparmak isteyecekler, sökmek isteyecekler. Sen ayrık otu gibi yaşayacaksın…” ifadelerindeki gibi ümitle ve inatla yaşamak, hedefleri uğruna çaba içinde olmak gerekiyor hayatta…